9 Aralık 2012 Pazar

Abla Bebek Elif

Artık 1 yaşını dolduran Elif yavaş yavaş bebekliği arkada bırakıyor. Henüz tek başına yürüyemese de kenarlardan tutunarak ustalıkla yürüyor artık. Tek elinden tutulunca da sallana sallana yürüyor. Arada oturduğu yerden ayağa kalkma provaları yapıyor. Eller  ve ayaklar yerde, popo hava doğru kalkıyor sonra gövdenin üst kısmı biraz daha yükseliyor... derken ayağa kalkamadan kendini yere bırakıyor.

Çok anlamlı konuşamıyor hala. Ama sanırım konuşma provaları başladı. Hayatının aşkı babasına arada anlamını bilerek "baba" dediğini düşünüyorum. Arada aneane!! gibi sesler çıkararak bana seslenmeye çalışıyor. Bazen gel diye eliyle işaret ederken ağzından "gel" ve "deh" karışımı bir ses çıkıyor. Bu aralar almak ya da yanına gitmek istediği objeyi eliyle gösteriyor. Eliyle gösterirken de sanırım "bu" anlamına gelen "buyi buyi" diye bir ses çıkarıyor. Sabah erken saatlerde uyandığında ya da akşam yatmadan bu sesleri tekrar ediyor, el hareketlerii tekrar ediyor, adeta ders çalışıyor, prova yapıyor bizimki...Bir de 2-3 gündür anlatılan şeylere şaşırmaya başladı. Bazen ona bir şeyler anlatırken sevimli tiz sesiyle "aaaa... aaa" diye hayret tonu yüklü sesler çıkarıyor.

Geçen sabah baktım da müzik dinleme şekli de değişti. Önceden sadece ayaklarını sallayıp çırpıştırırken, bugün tek ayak sabit, diğerini yere vurarak tempo tutarken gördüm bizimkini ve şaştım kaldım. Şarkı söylediğim zaman şarkı biter bitmez söyleniyor yeniden şarkı söylemem için. Arada kendine has seslerle şarkıya o da katılıyor.

Evin içinde görmek istediği, karıştırmak istediği şeyleri tek tek gösteriyor artık. Eliyle yaptığı "gel gel" hareketini kullanarak yanına gelmemizi, onu kucağa almamızı veya istediği objeyi ona vermemizi vücut diliyle söylüyor bize.

Uykularımız azalmaya başladı. Normalde hem sabah uykusu hem de öğlen uykusu uyuyan Elif, artık sanırım gündüz uykusunu günde 1 sefere indirmeye çalışıyor. Daha fazla ilgi ve oyun istiyor. Özellikle haftasonları bizi yanında görünce ukuya direnebildiği kadar direniyor.

İkili oyunlarda artık daha aktif. Mesela "cee" oyununu biz balatmadan kendi başlatıyor birkaç aydır. Hatta uyku esnasında bile yapıyor. Sürekli elindeki objeleri bize ikram ederek oyunlar oynuyor. Bize bir şey veriyor. Alıp teşekkür ediyoruz ve sonra kendisine geri veriyoruz. Gülerek tekrar bize uzatıp oyun döngüsünü devam etiriyor. Çoraplarını patiklerini giymeye çalışıyor, saçlarını taramaya çalışıyor. "Çalışıyor" diyorum çünkü hala ayaklarını ve saçlarını tam olarak isebet ettirip işlemi tamamlayamıyor.

Artık kişiliği oluşmaya başlıyor ve hiç olmadığı kadar inatçı. Uyku, yemek, oyun gibi konularda kendisi karar vermek istiyor. İstediği olmayınca da benim mülayim kızım gidiyor, cadı bir kız gelip çığlık kıyamet ortalığı kasıp kavuruyor. 1-2 saniye sonra da tüm bunları yapan kendi değilmiş gibi kirkirdiyor.

Yalandan ağlamaları günden güne artıyor. Manzara hep aynı: gözler sımsıkı kapalı, ağız sonuna kadar açık, arada yalandan "aaaa haa haa aaa acaaaa deddde deee aaa...!"  benzeri yalandan sesler. Tabi ki gözler kupkuru:) Bu manzara karşısında arada dayanamayıp kopuyorum ben. Bazen benim güldüğümü görünce sinirlenip gerçek ağlamlara dönebiliyor bizimki.

Kısacası kızım büyüdü ve büyüyor. Bir gün bir bakacağım okula başlamış, bir bakacağım genç kız olmuş, bir bakacağım aşık olmuş ...derken bir gün yuvadan uçacak.

O yüzden diyorum ki: Bu kadar büyümek yeter, abla bebek ol yeter...






30 Kasım 2012 Cuma

İlk Yaş, İlk Dilek...

Sonunda Elif ilk yaşına girdi. Bundan tam 1 yıl önce henüz 5 haftamız daha var derken "Yeter artık, ben burada daha fazla durmak istemiyorum, çıkıp sizin yanınıza geliyorum" deyip aramıza katılmaya karar veren kızım tam 1 yaşına bastı geçen hafta...




Çekirdek aile ve bakıcı eşliğinde büyüyerek diğer insanlara karşı mesafeli durmakta ısrar eden kızım hala dayısının ya da dedesinin kucağında bile ağlamadan duramıyor. Bu yüzden doğumgününde nasıl davranacağını, kıyameti koparıp koparmayacağını merak ediyorduk.

Hanımefendinin eşref saatlerini yakalayabilmek için misafirlerimizi saat 16:00'da eve çağırdık ve pastanın mumunu saat 17:00'de söndürdük. Doğumgünü organizasyonumuzda bir sıkıntı çıkmadı. Uçan balonlarımız, süslemelerimiz sabahın erken saatlerinde yerlerini aldılar. Saat 13:30'da pastamız geldi. Evdeki diğer hazırlıklar da saat 15:00'te bitti. Elif'i giydirdik, süsledik ve misafirler beklenmeye başlandı.

Misafirlere karşı pek misafirperver yaklaşmasa da, en azından korktuğumuz kadar düşmanca da yaklaşmadı bizimki. Gelen hediyeler onu pek memnun etti.

Mumlar üflenirken korkup ciyaklamasın diye önceden başladık provalara. Elif'i doğumgünü konseptine alıştırmak için 1 hafta önceden her gün "iyi ki doğdun" şarkısı söylemeye başladım.

Pastamız geldi. Doğum günlerimiz arasında sadece 2 gün olan kızımla birlikte pastanın karşısına geçtik ve ben vekaleten muma üflerken, o beni izledi. Elif dilek tuttumu bilmiyorum. Ama ben onun adına yüzlerce dilek tuttum muma üflemeden...






24 Ağustos 2012 Cuma

9. Ay

Sevgili Günlük,

Bugün tam 9 ayım doldu. Dile kolay, 9... 1 senenin 3/4'ü. Yani bir yaşa giden yolun çoğu bitti, azı kaldı. Artık annemin deyimiyle "Abla Bebek" oldum diyebilirim. Her gün annemleri şaşırtmaya devam ediyorum.

Büyüdüm diyorum ama, büyük başın, derdi de büyük oluyor. Annem-babamdan ayrılmak gittikçe daha çok korkutıyor beni. Yabancılardan çok korkuyorum alıp götürecekler beni diye. Kadınlar neyse de, özellikle erkeklere uzak duruyorum. Dayımın bile kucağına gitmiyorum. Her iki dedemi de gördüğümde suratımı büzüştürüveriyorum, onlar da yeltenmiyor bile beni kucaklamaya. Şimdilik hayatımdaki tek erkek babam. Babam eve daha sık uğramadıkça erkeklere alışmam biraz zor olacak gibi. Yabancıların beni kucağına adıkları günün gecesinde acısını annemden çıkarıyorum. Geceleri çığlıkla uyanıyorum. Uykumda ağlıyorum. Umarım yakın zamanda bu korkularımı atlatabilirim...

Artık emeklemede çıraklık ve kalfalık dönemlerim geride kaldı, ustalık dönemine girdim. Sadece emekleme de değil. Artık yatağımın, koltukların kenarlarına tutunarak ayağa kalkabiliyorum. Hatta yine kenarlara tutunarak yan yan ilerleyebiliyorum.

İlk dişim çıktı. Herkes alt dişlerimi beklerken ilk dişim sol üstten geldi. Aynaya baktığımda çok havalı duruyor... Sıra şimdi alttaki dişlerimde sanırım.

Bu aya kadar fark etmediğim güzellikleri fark etmeye başladım çevremde... Çekmece denen bir şey var mesela... Adı üstünde çekince geliyor, itince gidiyor. İçlerinde de çok ilginç şeyler olabiliyor. Ama anneme yakalanmadan oynamam gerek, yoksa hemen uzaklaştırılıyorum çekmecelerden. Sonra, evde içinde dergilerin durduğu bir şey keşfettim. İçinde resimli bir kitap da var, üzerinde nedense annemin adı yazıyor. Gidip onları deviriyorum, içinden gözüme kestirdiğim kitapları çekip dişlerimi kaşıyorum, sayfalarını çekiştiriyorum... derken annem koşup elimden alıyor kitapları. Sonra prizler var dikkatimi çeken. Şimdiye kadar elleyip tadına bakma fırsatı yaklayamadım, çünkü sürekli prizlerle aramda bir engel oluyor. Televizyon kumandası, annemin telefonu, DVD player, annemin süt pompası en çok kurcalmayı, oynamayı sevdiğim nesneler. Babam gibi eletronik cihazlara özel bir ilgim var. Üzerindeki düğmelere basıp tatlarına bakmak çok hoşuma gidiyor.

Anneme cevap vermeye başladım. Onun taklidini yapıyorum. Bu sayede o da bana en çok sarf ettiği seslerin farkına varıyor. Mesela "gel" ve hayır anlamına gelen "cık" sesi. Annem ne yapsam "cık" diyor. Sonunda bu sesi ben de çıkarabilmeyi başardım. Annemin uzun uğraşları sonunda "ba-ba" demeyi de başardım. Sanırım bu sözcüğün arada sırada eve uğrayıp benimle onayan ve bana benzeyen şu sevimli adamla da ilgisi var. O yanımdayken çok kullanılıyor bu kelime... De-de'yi uzun üüredir söyleyebiliyorum. Bunların dışında "aba", "ada" da diyebiliyorum. Geçen gün anneme ilk kez elimdeki bir şeyi aldığı için çemkirdim. Tam saç fırçamla dişimi kaşıyacatım, annem çekti elimden aldı fırçayı, başladı vıdı vıdı "Yok ağzında yumurta var olmaz, bununla böyle saçlarını tarayacaksın" falan... Sanki bilmiyoruz! Benelimi uzattıkça o çekti fırçayı elimden. Ben de bir bağırdım, bir çemkirdim.

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Ne olur ıslak ıslak bakma öyle...

Gözlerindeki ilk çapaklanmayı 1 aylıkken yaşayan kızım, çapaklanma sorunuyla 1-1,5 ayda bir karşılaşır olmuştu. Gözleri kimi günler o kadar çapaklı oluyordu ki, gözleri tamamen kapalı uyanıyordu.
Çapak sorunundan kurtulmak için kullanmadığımız antibiyotik göz damlası, çay kompresi, ılık sular kalmadı. Göz yaşı kanalına yaptığımız masajlar da fayda etmeyince ve artık daha fazla antibiyotik damla kullanmak istemeyince tekrar doktorun yolunu tuttuk. Göz yaşı kanalı tıkanıklığı teşhisi konuldu ve müdahale edilmesine karar verildi. Sonunda iki hafta önce genel anestezi altında göz yaşı kanalları açıldı. Operasyon gerçekten doktorumuzun bilgilendirdiği gibi kısa sürdü. Anestezi sonrası Elif biraz perişan olsa da 7,5 ay boyunca kısık gözlerle ıslak ıslak etrafa bakan kuzucuk, artık daha güzel bakıyor etrafa...

Aşk yeniden, Akdeniz'in tuzu gibi

Zaten hamileliğimden beri kendisine aşık olduğumu bildiğim kızımla buluşmanın kalbimi nasıl çaptırdığını fark ettim bu hafta.
Gün boyu her fırsatta kızımın hasretini gidermek için telefonumda kayıtlı fotoğraf ve videolarını izleyen, gün içinde neler yaptığnı görmek için evdeki kameraya bağlanan ben, mesainin bitmesi yaklaştıkça kızıma kavuşacağım için kalbimin küt küt çarptığını hissettim. Yıllar önce babasıyla buluşmalarımız öncesinde kalbim böyle çarpardı. Şimdi artık kızım için çarpıyor. Öyle hızlı çarpıyor ki, işten eve gelirken evin eksikleri için markete bile uğramak istemiyorum. Buluşma öncesi son dakikalar geçmek bilmiyor... ve ona olan aşkım her gün çığ gibi katlanarak artıyor...ve dudaklarım kalbime eşlik ederek bir şarkı mırıldanıyor:

Aşk yeniden
Unutulmuş yemin gibi
Aşk yeniden
Hem tanıdık hem yepyeni
Aşk yeniden
Kendini yarattı kendinden...

20 Temmuz 2012 Cuma

Maharetli eller- Vol.2

Bu hafta Elif beni yine şaşırttı. Ellerimizle bir aşama daha kat ettik. Olay şöyle gelişti:

Mesaiye gitmek için saat kuran anne, sabah ilk alarm çaldığında telefonun üzerine atlar. Bu arada telefonu duyan ve hala anne-babasının yanındaki karyolasında yatan Elif de alarmı duyunca uyanmıştır. Anne, kızının uyanmasına aldırmadan, " ne de olsa ağlamıyor, bi 5 dk. oyalansın" diyerek biraz daha uyumak üzere alarmı erteler ve uyuklamaya devam eder.
Bir anda, yandaki karyoladan anneyi şaşırtan bir ses gelir. Anne yan atarfa döndüğünde gözlerine inanamaz. Geceleri yerinden kalkmadan kızına su verebilmek için karyolay bıraktığı suluk, kızının maharetli elleri arasındadır. Daha önce suluğun saplarından tutup zaman zaman suluğun ucunu kemiren Elif, bu sefer büyük bir ustalıkla suluğun her iki sapını da elleriyle kavarmış, coku cokur suluğunu emmektedir.

İşte böyle efem:) Kızım beni şaşırtmaya devam ediyor... Çok da güzel yapıyor...

5 Temmuz 2012 Perşembe

Hoşgeldin Mobil Yaşam :))

Bir süredir sağlı-sollu yuvarlanarak önündeki hedefe ulaşmayı başaran Elif, yaklaşık 1 haftadır ciddi emekleme çabası içine giriyor ama kendini ayaklarıyla ittirmek yerine elleriyle ittirdiği için geri geri gidiyordu. Tam olarak hala emkleyemese de, sonunda bugün ileri vitese geçebildi. Önce dirsekleri ve dizleri kırmadan köprü pozisyonuna geçiyor. Ardından büyük bir efor sarf ederek ayaklarıyla kendini ileri doğru ittiriyor. Artık her yöne doğru mobil bir bebek oldu...

Flaş flaş! Elif Hanım üstsüz görüntülendi!



Bebek dunyasinin guzel bebislerinden Elif hanim, 2 hafta kadar once sessiz sedasiz deniz sezonunu acti. Herkes onu Bodrum, Antalya gibi daha sıcak denizlerde görmeyi beklerken o, bu sene kafa dinlemek icin Saros'u tercih etti.


Ailesiyle sessiz sedasız bir tatili tercih eden Elif Hanım, önce kendini mavi mayosuyla Ege'nin serin sularına bıraktı, ardından çevrede magazincilerin olmadığını düşünerek mayosunu, ardından bezini çıkardı. Ama sahilde sereserpe guneslenirken blogumuzun objektifinden kacamadi. Little Swimmers bezi ile oldukça trendy görünen Elif Hanımı sıkı göz hapsine alan babası, kızının yanına erkek sinek bile yaklaştırmadı. Elif hanimin yakin cevresinden alinan haberlere gore kendisi Saros'un soguk sularinda yuzmekten o kadar cok hoslanmis ki, sudan cikmamak icin annesine herkesin içinde bas bas bağırmış bile...


Elif Hanım yakalandığını fark edince kameralarımıza gülümsemeyi ihmal etmedi...


25 Nisan 2012 Çarşamba

Paranoya...


İşe başlama zamanım yaklaştıkça bir sıkıntı kaplıyor içimi. Sürekli düşünüyorum kızım yokluğumu hisseder mi, bakıcımız ona ben evdeyken baktığı gibi bakar mı, mama saatlerini, ne kadar mama aldığını takip eder mi, sürekli gözü kızımın üzerinde olur mu, çocuğun üşüyüp üşümediğini bilir mi... gibi yüzlerce soru kafamda dolanıyor.

Bakıcımızla 3 aydır birlikteyiz. Üstelik de yatılı bir şekilde birlikteyiz, aynı evde yatıp kalkıyoruz. Son zamanlarda kafamdaki soru işaretleri nedeniyle her hareketine elimden geldiğince şüpheci yaklaşıyorum kadıncağızın. Halbuki ben kızımı ağlatarak meme vermeye çalışırken, yeniden kaşık biberona alıştırmak için ağlatırken "yazık ağlatmayın, istediği gibi biberonla verin" diye yalvara yalvara kızımı elimden almaya çalışan yine bakıcımız oluyor... Elif aşıdan geldiğinde aşı yapılan yerindeki bandı gördüğünde kadıncağızın gözleri doluyor. Ama gel gör ki her şeye rağmen annelik duygusu içimdeki paranoyayı beslemeye devam ediyor.

Dün gece paranoyamın artık tavan yaptığını fark ettim. Bakıcıda kendi gözlerimle bir eksiklik bulamayınca sonunda hayal gücüm devreye girdi. Gece gördüğüm rüyada (kabusta) Çınar Teyzemizin aslında geceleri farklı bir kişiliğe bürünen psikopat biri olduğunu görüp kan-ter içinde uyandım uykumdan.

İçimdeki korkular nedeniyle kızım 5 aylık olmasına rağmen hala lohusa psikolojisini üzerimden atıp kızımı evde bırakarak evden ayrılamadığımı fark ettim. Bunca zaman boyunca, sitenin içindeki market alışverişlerini saymazsam  kızımı evde bırakarak sadece 3 kere alışverişe çıktım. Hem korkularımdan sıyrılıp bu hastalıklı psikolojiden kurtulmak, hem de işe başladıktan sonra bakıcımız kızıma bakmayla baş edebilecek mi diye görmek için dün kolları sıvadım. İş yerinde sürekli boğuştuğum excel'den bu sefer de kızım için faydalandım ve iki tane excel tablosu yaptım. Bir tanesi Elif'in hangi besinleri ne zaman alması gerektiği, ek gıdaları nasıl hazırlaması gerektiğiyle ilgili tablo, diğeri de bakıcımızın Elif'in hangi besinden (mama, anne sütü, ek gıda) ne kadar yediğini not edeceği günlük çizelge. Tablolar buzdolabının üzerinde yerini aldı ve bugün itibariyle de evde ben yokmuşum gibi prova yapmaya başladık. Sabah 8'den akşam 7'ye kadar Elif'in hiçbir işiyle ben ilgilenmedim, tamamen bakıcımız ilgilendi. Normalde evde yemek vs. işler yapmama rağmen bugün, evde yokmuşum gibi evle ilgili hiçbir işe elimi sürmedim. Bakıcımız hem ev işleri hem de Elif'le ilgilenmek zorunda kaldı. İlk günün sonucu: sürekli ilgi isteyen, tek başına bırakılmaya gelmeyen Elif sayesinde bulaşık makinesi yerine mutfak tezgahını doldurmuş bulaşıklar, çamaşır makinesine atılmak için akşamı bekleyen çamaşırlar, süpürülmek için akşamı bekleyen pasaklı yerler... Umarım işe başlayınca da aksayan tek şey ev işleri olur, kızıma ben evdeyken bakıldığı gibi bakılır.

15 Nisan 2012 Pazar

maharetli eller...

Bu hafta Elif ellerini kullanma konusunda inanılmaz yol kat etti. Bu haftanın ilkleri yeni yeni sesleri saymazsak genellikle ellerin gelişimi oldu.
Elif bu hafta ilk kez altı değiştirilirken ayaklarını kaldırdığımız esnada uzanrak çorabını tuttu ve çekti. Üstelik bunu 2-3 kere tekrarladı.

Yatar pozisyondayken kafasını kaldırabiliyor. Ayaklarına basarak yine yatar pozisyondayken poposunu kaldırabiliyor. Bu şekilde yatar pozisyonda iyice mobil hale geldiği için emniyet kemersiz yatıramıyoruz ana kucağında.


Fotoğrafını çeken anneye "çekme kardeşim" bakışı atan Elif
Artık ellerimizi geçen haftalara göre daha kontrollü kullanıyoruz. Hala tam anlamıyla parmaklarını kullanamasa da elleriyle objeleri daha bilinçli kavramaya başladı bu hafta Elifcik.
Diş kaşıyıcısını bu hafta daha uzun süre elinde kavayabildi. İlk kez kendi elleriyle biberonunu kavradı. Üstelik biberonu ağzından çıkarıp tekrar ağzına götürmeyi de başardı. Her seferinde ağzına isabet ettiremese de biberonu kafasına yaklaştırmayı, yanaklarına, ağzına götürmeyi başardı. Buzdolabı üzerindeki magnetleri çok seven kızım parmaklarını açıp tam olarak tutamasa da magnetleri, artık elleriyle onlara uzanmaya çalışıyor.

9 Nisan 2012 Pazartesi

uykusuz geceler, yine yeni yeniden

Sonunda biz de diş ağrıları yaşamaya başladık. Ama öyle böyle bir ağrı değil bu... Bir süredir ağzından salyalar akan, minik parmaklarına ek olarak her bulduğu objeyle de dişlerini kaşımaya çalışan kızım artık geceleri bile uykusundan diş ağrısıyla ağlayarak uyanıyor. Sadece geceleri değil, aynı huysuzluk gündüzleri de devam ediyor.

Tam uyku düzenimiz oturdu diye sevinirken artık sabaha karşı ağlayarak uyanıp ne mama ne de emzik kabul ediyor ve sürekli mızmızlanıp ağlıyor. Hem de ne ağlama... Aynı gaz sancısı yaşadığımız dönemdeki iç burkan ağlamalardan...Altını temizliyorum, gazını çıkarıyorum, masaj yapıyorum bana mısın demiyor. Yaklaşık 3-4 gündür yaşıyoruz bu durumu...

Dün sabah 6'ya doğru uyanıp uyumak ve mama almak bilmeyince Pazar sabahının 7:30'unda kendimizi bebek arabasıyla dışarda park gezerken bulduk. Sabah serinliğini yüzünde hissedip arabanın titreşimiyle pışpışlanan Elifcik açık havada piknik yaptıktan sonra eve dönerken gözler açılsa da nihayet biraz uyuyabildi.  Bakalım bu huysuzluk ne kadar devam edecek, zorunlu sabah yürüyüşlerimiz ne zaman sona erecek...

uyku arkadaşımız

Kızım 4. ayına yaklaşırken uyku eğitimi konusunda yaptığım araştırmalar sırasında bebeği uyku arkadaşına alıştırmanın hem ilerde kendi kendine uykuya dalmasını hem de daha ilerki yaşlarda emziği bırakmasını kolaylaştırdığını öğrendim. Bunun üzerine önce kızıma bir uyku arkadaşı almaya karar verdim. Daha sonra fikir değiştirip işin içinde benim de el emeğim, göz nurum olsun istedim ve kendim yapmaya karar verdim.

Dikiş nakış konusunda çocukken oyucak bebeklerime artık bezlerden diktiğim/doladığım elbiseler dışında hiçbir tecrübem olmamasına rağmen pek bir gaza geldim bu hususta. Öğrenmenin yaşı yoktur dedim, ne de olsa düğme dikmeyi bile 15 yaş civarında babasından öğrenmiş bir insandım.


Sonunda anneme kumaş siparişi verdim, birkaç renk seçeneği belirttim. Anneannemiz bize 2 farklı kumaş yollayınca her ikisini de kullanarak bir uyku arkadaşı yaptım kızıma. Aslında aynı uyku arkadaşından 2 tane yaptım. Çünkü bebeklik döneminde battaniyesini uyu arkadaşı edinen yeğenimin, battaniyesi yıkanırken neler çektiğini ve çektirdiğini hatırlıyorum. O yüzden aynı uyku arkadaşının bir de yedeğini yaptım.

Uyku arkadaşını yaptım yapmasına da, sıra Elif'i yeni arkadaşına alıştırmaya geldi. Sanırım uyku arkadaşına alıştırabilmek için bebeğin ellerini biraz daha bilinçli kullanmaya başlaması gerekiyor. Bizim afacan elleriyle objeleri tutmaya başlasa da henüz çok bilinçli tutamıyor. Mesela emziğini tutmaya çalışıyor ama ağzındaki emziği bilinçsizce sağa sola çekince emziğinin ağzından düşebileceğini akıl edemediği için arkasından bir yaygara koparıyor.

Şimdi sabırla yumuk ellerimizin uyku arkadaşını tutup onunla oynayabilecek kıvama gelmesini bekliyoruz.

7 Nisan 2012 Cumartesi

Anne olunca anladım (1)

Hayatımın kızım doğmadan önceki dönemlerinde annemde gördüğüm ve kınadığım bazı davranışları anne olduktan sonra kendimde de görmeye başladım. Küçük yaşlarımda zaten evhamlı olan annem, evlendikten sonra bile evhamına devam ettiğinde bu işi anlayamıyordum. Gün içinde bana ulaşmaya çalışıp 1-2 saat ulaşamasa annem ortalığı ayağa kaldırır, eşimi arar, evi arar sonunda bana ulaştığında paniklemiş bir şekilde sinir patlaması yaşar ve ağlardı. Ben de annemi abartı tepkiler vermekle suçlar karşılığında da "anne olunca anlarsın" cevabını alırdım. Anladım da...

Bu sabah saat 6'da gözlerini açan kızım saat 10:00'da hala uyku emaresi göstermeyince süt sağmakta olan annesi bakıcıya Elif'i dışarı çıkarmasını önerdi. Zaten evde cumartesi sabahı kahvaltısı için taze ekmek de yoktu. Bakıcıyla Elif'in kahvaltı hazır oluncaya kadar bir 20-25 dk dolaşıp dönüşte ekmek almalarının ne gibi bir sakıncası olabilirdi ki, hem ev böylesine güvenlikli bir site içerisindeyken.
Evden çıkarken bakıcıya ekmek için para verilip telefonu alıp almadığı sorulur, bakıcı "abla bir markete gidip gelicez almayayım şimdi telefonu" der. Anne süt sağmaya devam eder, sağma faslı bitince süt poşetlenip buzluğa kalkar, pompanın parçaları kaynamak üzere ocağa konur. Anne biraz internete girer, kahvaltı hazırdır, annenin işi bitmiş, bebek evden çıkalı 30 dk olmuştur. Anne biraz evin içimde volta atar. Zaman geçmek bilmez. Geçe geçe anca bir 5 dk. daha geçmiştir. Sonunda anne dayanamaz, uyuyan babayı uyandırarak gözleri dolmuş şekilde "hala dönmediler, kapı çalarsa sen aç, ben Elif'e bakmaya gidiyorum" diyerek hızla giyinir. Tam anne giyinmesini tamamladığı anda kapı çalar. Elif ve Çınar Teyzesi kapıdan girerler. Anne bebeğini görünce bir anda sinir patlaması yaşar. Gözlerinden akan yaşlara hakim olamaz ve "Nerede kaldınız aklıma binbir türli şey geldi! Bir daha telefonunu almadan evden çıkma" diye bakıcıya sitem eder. Dışarda da uykuya dalmakta sıkıntı yaşayınca Çınar Teyzesi Elif'i parka götürmüştür sadece.

Hepi topu 35 dk'lık ayrılığa bile dayanamayan ve aklına türlü türlü felaket senaryoları gelen anne "ben nasıl işe başlayacağım?" diye ağlamaya devam eder.

Kıssadan hisse:
1-) Hamilelik döneminde başlayan "ağlak" psikoloji bebek 4,5 aylıkken bile devam etmektedir. Hamileyken ağlaklaşan anne, bebek doğduktan sonra da her fırsatta ağlamaya devam eder.
2-) Annelik=evham+vicdan azabı+şefkat

Sevdiğimiz oyunlar (1)

Elif  şu anda 4,5 aylık ve artık ele avuca gelmeye başladıkça oyunlarımız da başladı. Şu aralar en çok sevdiği oyun "Uçan Bebek". Tabi bu isim benim uydurduğum isim. Evde göbeğimi eritmeye çalışırken Elif'in mızıklanmasının ardından keşfedildi bu oyun.

Anne kişisi yerde yatarak mekik çekmek için debelenmektedir. Bu arada uykusundan uyanan bebek canı sıkıldığı için mızırdanmaya başlamış, sabırsızlıkla bir Allah kulunun gelip kendisini kaldırmasını beklemektedir. Beklerken de kendi kendine kafasını poposunu kaldırma çabası içindedir. Anne dayanamayıp spor seansına ara verir. Bebeği kucağına alıp yeniden sırt üstü yere yatar. Bebeği kendi üzerine yatıran anne hem bebeğe oyun olsun, hem de kendisi ağırlık çalışmış olsun diye bebeği yattığı yerden aşağı yukarı hareket ettirmeye başlar. Bebekten yükselen kahkahalar üzerine bu aktivite "uçan bebek" adıyla sevilen oyunlar repertuarında yerini alır.

5 Nisan 2012 Perşembe

Bir lisan bir insan

Kızımın Türkmen bakıcısı işe başladığında kırık Türkçesi hariç her şeyi aklıma yatmıştı. Bunu da kendisine belirtip, Elif konuşmaya başlamadan Türkçe konusunda kendisini geliştirmesi gerektiğini söyledim. Zaman zaman da yanlış kullandığı ifadeler için kendisini uyardım. Ama sanırım bu arada benim Türkmencede kat ettiğim mesafe onun Türkçe öğrenmesinden daha fazla oldu.
-Mesela bakıcımız Elif gülümserken "Bu gülküler kime gitsin?" demeye devam ederken ben onun gülücükleri kast ettiğini anlıyorum.
-Elif'in kıyafetindeki civcivleri gösterirken "Ay burda cüceler de varmış" dediğinde kıyafetinde gerçekten cüce mi var diye bakınmış sonradan cücenin Türkmence civciv anlamına geldiğini anlamıştım.
-Bakıcı ilk günlerde Elif'i oğlum diye severken, "acaba erkek olduğunu mu düşünüyor yoksa iki oğlu olduğu için dili mi öyle alışmış?" diyordum. Şimdi biliyorum ki Türkmenler "oğlum" kelimesini "yavrum" anlamında kullanıyor.
-Çınar ablamız sütü damızladığını söylerken aslında yoğurdu mayaladığını kast ettiğini biliyorum.
Bunun gibi bir dolu örnek var ama bunların hepsi konuşulan Türkmence ifadeleri anlamamla ilgiliydi. Bugün kendimle ilgili yeni bir şey oldu. İlk kez farkında olmadan Türkmence konuştum. Elif'i banyodan çıkarırken bakıcımıza buzluktan süt çıkarıp çözmesini söyledim. Bakıcımızın "Abla biberonda biraz süt var ama daha da alar mı? diye sorunca kendimi "alar alar" derken buldum. Ben bu yaşımda Türkmenceye kayıyorsam kızımın hali nasıl olur merak ediyorum.

Kıssadan hisse: Dil konusunda bakıcımızı biraz daha düzeltmek gerekecek

İlk kahkahalarımız

Bu haftanın ilkleri arasında Elif'in ilk kahkahaları var:)) Kızım daha önce de ufak tefek kahkahalar atıyordu, ama daha çok tesadüfi kahkahalardı. Bu hafta ilk kez arka arkaya çığlık atarak kahkaha attı. Yaptığım şaklabanlıkları tekrar ettikçe o da kahkahalarını tekrarladı. O kahkaha attıkça da ben şaklabanlık yapmayı tekrarladım.
İnsanlar çocuklarının bir gülümsemesi, bir kahkahası için inanılmaz şeyler yapabiliyorlar...

İlk 6 ay sadece anne sütü... ama nasıl??

Bundan yaklaşık 1 ay kadar önce emziren bir anne için en acı veren tecrübelerden birini yaşadım. Sütümün bebeğimi doyurmadığını fark ederek kızıma formül mama başlamak zorunda kaldım. Çok şükür bebeğim doğduğunda sütüm gayet güzel geliyordu. O kadar iyi geliyordu ki, 5 hafta erken doğan bebeğim ilk ayını 1100 gramlık kilo artışıyla, ikinci ayını da 1 kiloluk artışla tamamladı ama 3. ay aniden kilo artışı 600 grama düştü.

Hamileliğim boyunca bebeğimi huzurlu bir şekilde büyütmek için elimden gelen her şeyi yaptım. İyi beslenme, spor zaten hep yaptığım şeylerdi. Ama bunun yanında psikolojik olarak da hayatımda hiç olmadığım kadar iyi olmaya gayret ettim. Normal zamanda beni çok üzebilecek hiçbir şeyin beni üzmesine izin vermedim. Moralimi her zaman yüksek tutmaya çalıştım. Merakla beklediğim birçok diziyi, hatta bazen haberleri bile fazla dram içeriyor diye izlemeyi bıraktım. Gülmek, kahkaha atmak için sürekli bahane aradım. Sürekli pozitif olmaya çalıştım. Birçok sıkıntıya rağmen lohusa bunalımının yakınından bile geçmedim, hatta birçok konuda lohusa halimle eşimi teskin eden ben oldum. Ta ki kızım 3,5 aylık oluncaya kadar... Hayatımızda üst üste gelen sıkıntıları artık bastıramaz hale geldim, enerjim yetmedi ve sütüm azaldı.

Kızım 3,5 aylıkken artık memeyi aldıktan 2 dakika sonra ağlamaya başlıyor, bazen de aç olmasına rağmen meme almak istemiyordu. Ama ilk aylarda o kadar çok sütüm geliyordu ki sütümün azalabileceğini aklıma getirmedim. Sütümün ne kadar geldiğini anlamak için sütümü pompayla sağdığımda gördüğüm manzara beni yıktı. Yarım saatlik süt sağma mücadelesinden sonra gele gele 80 ml süt geldi. 4 saat sonra yeniden sağdığımda durum daha da beterdi, sadece 40 ml... İlk birkaç gün sütümün gani olduğu günlerde buzluğa zulalanan sütlerle takviye ettik Elif'i. Ama o sütler de suyunu çekince içim sızlaya sızlaya gidip formül mama aldım.

Elim varmadı o mamayı kendi ellerimle kızıma vermeye. Bu "kirli" işi kendim yapamayınca bakıcımız imdadıma yetişti. Ama biberonu ben vermesem de, o zamana kadar sadece ve sadece anne sütü almış olan kızım mama dolu biberonu ağzına götürdüğü anda yanaklarımdan yaşlar süzüldü. Anne sütüyle mamayı ayırdedemeyen kızım biberonu afiyetle emerken ben ilk kez kızımın ihtiyaçlarına tam cevap veremediğim için kendimi "yetersiz" bir anne olarak hissettim. Etrafımdakiler bunun bu kadar büyütülecek bir durum olmadığını söyleseler de anne olunca insan farklı hissediyor.

Artık kızım memeden az süt geliyor diye memeyi uykusunda bile ağzına sürmüyor. Arkadaşım Deniz'in gönderdiği pompa sayesinde sütüm hala tamamen çekilmese de ben kızıma karşı hep bir mahçubiyet, yetersizlik duygusu içindeyim... Hele de ortalıkta "ilk 6 ay sadece anne sütü" hede hödö diye dolaşanları görünce bu hislerime bir de öfke ekleniyor.  Hadi ben en azından 3,5 ay sadece anne sütü verdim ve halen beslenmesini yarıya yarıya anne sütüyle devam ediyorum. Sadece anne sütü veremeyen, ya da hiç anne sütü veremeyen anneler ne yapsın?

2 Nisan 2012 Pazartesi

Dışarda yemek yeme sanatı

Bebeğiyle dışarda yemek yiyecek anne babalar öncelikle titiz bir fizibilite çalışması yapmalıdır. Bebekle gidilecek mekanda alt değiştirme ünitesi varsa sorun olmaz. Ama alt değiştirme ünitesi yoksa bebeğin altı ya sözkonusu mekana gidilmeden hemen önce evde değiştirilir, ya da arabada değiştirildikten sonra mekana giriş yapılır.

Bebekle yemek yenecek mekan belirlenirken, bebek arabasıyla girilebilecek kadar geniş, ferah bir mekan seçilir. İçeri girilip cerayan yapmayan, gürültüden uzak bir masa göze kestirilir ve masaya yerleşilir. Menü gelmeden bebeği uyutma çalışmalarına başlanır ki, ebeveynler kendi yemeklerini kolay yiyebilsinler. Bebek arabasının içinde sallanır, mekanın içinde gezdirilir. Arabada durmak istemediği anlaşılınca kucağa alınır pışpışlanır, biraz da kucakta gezdirilir...
Yemekler seçilir ve bebeği uyutma çabaları sonuç vermeyince bebeğin aç olduğuna karar verilir. Böylece bebeği besleme faslı başlar. Önce emzirme önlüğü çıkarılır ve restoranın kuytu bir köşesine geçilerek meraklı gözlerden uzak bir şekilde bebek emzirilmeye çalışılır. Öyle kuytu bir köşe yoksa mevcut yerde emzirme önlüğü ile bebek emzirilir. Bebek, gelen sütün miktarından tatmin olmuyor ve biberon istiyorsa hemen termostan sıcak su çıkarılarak formül mama hazırlanır,. Mama istenilen sıcaklığa gelinceye kadar  bebeği oyalama, ona şaklabanlık yapma görevini baba üstlenir.

Bu arada seçilen yemekler masaya gelmiştir. Anne ısrarla bebeği uyutma mücadelesine devam ederken, baba lokmalarını hızla yutup bir yandan vakit kaybetmeden nöbeti anneden devralmaya çalışır, bir yandan da bebekle gireceği mücadele için enerji toplamaya çalışır. Anne, bebeği uyuttuktan sonra görevi babaya devrederek soğumuş yemeğinin başına döner. Uyanma emareleri gösteren bebekle ilgilenme sırası artık babadadır. Babanın nöbeti sırasında bebeğin uykusu derinleşmiş, annenin de yemeği sona ermiştir. Artık ebeynlerin baş başa oturup bir tatlı yeme ve çay içme zamanı gelmiştir.

Tatlılar ve çaylar söylenir. Ebeveynler bir yandan çaylarını içerken bir yandan da arabada uyuklayan minnoşu sevgiyle seyreder ve çocuklarının ne kadar uslu olduğu, bu sayede rahat rahat oturup çay içebildikleri düşüncesiyle hallerine şükrederler. Bu arada bebek arabasında bir kıpırtı başlamıştır. Öncelikle yemeğe başlamadan önce gerçekleştirilen beslenme prosedürü tekrarlanır. Bebeğin aç olmadığına kanaat getirilirse bu sefer emzik kartı öne sürülür. O da işe yaramazsa, bebek kucakta veya arabasında pışpışlanmaya başlanır. Bu arada bebek arabasındaki "uslu"çocuk büyük bir yaygara koparmaya başlamış, daha önce anne babasının duymadığı türden sesler çıkararak ağlamaya başlamıştır. Ufaklık kucağa alınır, sakinleştirmeye çalışılır. Etraftan bakanlara da "aslında uslu bir çocuk ama nedense bu sefer böyle yaptı" diyen bakışlar atılıp hemen hesap istenir.

Hesap ödenir, hızla arabanın yolu tutulur. Anne, arka koltuğa miniğin araba koltuğunun yanıbaşına oturup "çocuğun düzeni bozuldu" "kendimizi gezdireceğiz diye çocuğu perişan ettik" gibi vicdan azabı dolu düşüncelere dalarken, yorgunluktan bitkin düşen bebeğin başı çoktan yana düşmüştür bile.

Bebekle Evden Çıkabilmek

Bebek sahibi olmadan önce dışarı çıkacağımız zaman 20-30 dakikalık bir süre fazlasıyla yetiyordu. Ama bebek sahibi olunca evden istenen saatte değil, bebeğin istediği, hazır olduğu saatte çıkılabiliyor. Şöyle ki, pazar sabahı kahvaltıdan sonra bir yere çıkmak istiyorsunuz diyelim.
Saat 7:30-8:00 gibi kalkılır. Bu saat bebeğin geceyi nasıl geçirdiğine bağlı olarak sabah 5 kadar erken saatlerde de olabilir. Bebek emzirilmeye çalışılır. Zorla bir 5 dakika emzirilir. Bebek gelen sütle tatmin olmaz ve formül mama hazırlanılır. Bebek mamayı aldıktan hemen sonra üzerinebir ağırlık çöker ve uyumak ister. Gel gelelim bebek kendi kendine uykuya dalamamaktadır. Nitekim mızmızlanmaya ve "Beni uyutun" dercesine söylenmeye başlar. Bebek uyuya kalmadan önce altı değiştirilir. Kah ayakta sallayarak, kah kucakta pışpışlayarak bebek yarım yamalak uyutulduktan sonra, göğüslerden gelen azıcık süt de hepten kesilmesin diye pompa faslına başlanır. Bu arada saat 9:30 olmuştur.Pompanın o itici mekanik sesi artık bebeğe ninni gibi gelmektedir. Bu arada hala kahvaltı edilmemiştir. Bebek arada kıpırdanınca baba yardıma koşup ağzına emzik verir ve bebeği acemice pışpışlar. Sağılan süt hemen poşetlenip tarih ve miktar bilgisi poşete not düşüldükten sonra buzluktaki yerini alır. Bu arada çay suyu için kettle'a su konur ve süt pompasının aparatları bebeğin gece kullandığı emziğiyle birlikte kaynatılmak üzere tencereye konur. Şanslı bir günse bebek kahvaltı hazırlığı boyunca uyuyordur. Ama kahvaltıya oturmak üzereyken bebeğin uyanması bir Murphy kanunudur. Bu durumda anne ve baba dönüşümlü olarak kahvaltı ederler. Kahvaltı bittikten sonra kahvaltı sofrası toplanır ve sıra bebeğin en sevdiği (!) yemek olan meyve püresine gelir. Güç bela elma püresi yapılıp yarım yamalak bebeğe yedirildikten sonra saat 11:30 olmuştur bile. Bebeğin elma püresiyle sıvanmış yüzü gözü temizlenir. Üzeri değiştirilir, Elma lekesi geçmediği için ağız bezi ve mama önlüğü hemen ıslatılıp elde yıkanır.Sıra gelir dışarı çıkma hazırlıklarına...
Bebeğin çantasında eksik bir şey var mı diye kontrol edilir. Yedek kıyafet konur, eksilen alt bezlerinin yerine yenileri konur. Dışarda mama yapmak için kettle'da su ısıtılır. Çantaya mama, yedek emzik, emzirme önlüğü, gaz ilacı termos, biberon gibi malzemeler konarak bebeğin günlük mini valizi hazır edilir. Bu arada ufaklık uykuya dalmış ve saat 13.00 olmuştur. Ana-baba yüreği bebeği hemen uyandırmaya kıyamaz ve biraz daha bekler. Saat 14:00'e yaklaşırken bu sefer anne-baba acıkmaya başlar ve evde öğlen yemeği yemeye karar verirler. Yemek hazırlanır, yenilir, sofra toplanır. Bu arada bebek uyanır, bebeğin beslenmesi, gazının çıkarılması, terlediyse üzerinin değiştirilmesi, altının değiştirilmesi... derken saat neredeyse 15:00'i geçmiştir. Anneyle baba 10 dakikada kendileri de hazırlandıktan sonra bebek huysuzlanmadan evden çıkarak bebekle gezilebilecek bir mekanın yolunu tutarlar.

24 Kasım 2011

24 Kasım 2011'de hayatımda yepyeni bir dönem başladı. Henüz izne ayrılalı 1 hafta bile olmamışken, ve doğumuma 5 hafta varken prensesimiz bize büyük bir sürpriz yaptı. Sabaha karşı biraz biraz suyum geldi ama önümüzde daha 5 hafta olduğunu düşünerek pek umursamadım. Özgür'e seslendiğimde o hemen giyinmeye başlamıştı bile ve doktorumu aramamı söyledi. Doktorum hemen hastaneye gitmemi söyledi. Hastanedeki ilk muayenenin ardından tekerlekli sandalyeye konup sabah 6 sularında yatışım yapılıncaya kadar halen inanmıyordum bebeğimin o gün geleceğine. Ne de olsa daha sancıdan eser yoktu. Sabah 9 civarında sancılarım gelmeye başladı ve nihayet tüm bağırmalarımın ardında saat 11'de epidüral anestezi alabildim... Derken 2 saatin sonunda epidüral etkisini yitirmeye başladı ve yeniden sancılar başladı. Basbas bağırarak epidüral istediğimi söyledim. Ama doktorum o noktadan sonra epidüral alırsam rahat ıkınamayacağımı söyledi ve artık beni doğumhaneye aldılar. 40-45 dakikalık bir ıkınma sürecinin ardından, artık anesteziden eser kalmamış bir şekilde meleğim doğdu. Tabi bende inanılmaz bir rahatlama ve normal doğumu başarmanın verdiği bir gurur...:)) Doğumhaneden çıkarken ikinci doğumumu da normal doğum yapabilirim diye bağırdığımı hatırlıyorum.
İyi ki geldin meleğim, aramıza hoş geldin, mutluluk getirdin...

31 Mart 2012 Cumartesi

Kervana Ben de Katıldım

Sonunda bloggerlar kervanına ben de katıldım! Aslında çok önceleri aklımdan geçmişti bu işe kalkışmak, ama sanal alemde her gelen geçenin okuyacağı bir şeyler yazmak hep ürküttü beni. Arkadaşım Seda'nın oluşturduğu blogu görünce heyecanım yeniden belirdi ve bu sefer kapalı bir blog oluşturabilir miyim diye araştırmaya baktım. Daha önce tüm blogların açık olduğunu sanıyorken, Blog güvenliğini ayarlayarak blogu kimlerin okuyabileceğini belirleme şansım olduğunu öğrenince balıklama atladım bu işe. Tabi ki blogger olma konusunda başlıca motivasyon kaynağım da her yeni gün "Acaba bugün yeni nelerle karşılaşacağım?" "Bugün nelere şaşıracağım?" diyerek güne başlamama sebep olan güzel kızım Elif oldu. Ona bir hatıra olsun istedim.

Ta ortaokul yıllarımda okuduğum Oriana Fallaci'nin Doğmamış Çocuğa Mektup adlı kitabından o kadar etkilenmiştim ki, daha hamile bile kalmadan önce kızıma bir e-posta adresi oluşturup ona e-postalar atmaya başlamıştım. Yani 1 yıldan fazla süredir Elif için yazıp çiziyorum. Ama mail ortamında kullanılabilecek şablonlar kısıtlı. Blog ise daha dinamik, eğlenceli bir yapı, istendiği gibi fotoğraflar, videolar eklenebiliyor. Kızıma mail atmaya devam edeceğim bu arada, maillerimi belli bir yaşa gelince sadece kızım okuyacak. Ama bu blogu yavaş yavaş yakınımızdaki birkaç kişiyle paylaşacağım. Şimdilik sadece ben ve babamız blogu görebiliyor. Kim bilir belki bir gün herkese açarım...