25 Nisan 2012 Çarşamba

Paranoya...


İşe başlama zamanım yaklaştıkça bir sıkıntı kaplıyor içimi. Sürekli düşünüyorum kızım yokluğumu hisseder mi, bakıcımız ona ben evdeyken baktığı gibi bakar mı, mama saatlerini, ne kadar mama aldığını takip eder mi, sürekli gözü kızımın üzerinde olur mu, çocuğun üşüyüp üşümediğini bilir mi... gibi yüzlerce soru kafamda dolanıyor.

Bakıcımızla 3 aydır birlikteyiz. Üstelik de yatılı bir şekilde birlikteyiz, aynı evde yatıp kalkıyoruz. Son zamanlarda kafamdaki soru işaretleri nedeniyle her hareketine elimden geldiğince şüpheci yaklaşıyorum kadıncağızın. Halbuki ben kızımı ağlatarak meme vermeye çalışırken, yeniden kaşık biberona alıştırmak için ağlatırken "yazık ağlatmayın, istediği gibi biberonla verin" diye yalvara yalvara kızımı elimden almaya çalışan yine bakıcımız oluyor... Elif aşıdan geldiğinde aşı yapılan yerindeki bandı gördüğünde kadıncağızın gözleri doluyor. Ama gel gör ki her şeye rağmen annelik duygusu içimdeki paranoyayı beslemeye devam ediyor.

Dün gece paranoyamın artık tavan yaptığını fark ettim. Bakıcıda kendi gözlerimle bir eksiklik bulamayınca sonunda hayal gücüm devreye girdi. Gece gördüğüm rüyada (kabusta) Çınar Teyzemizin aslında geceleri farklı bir kişiliğe bürünen psikopat biri olduğunu görüp kan-ter içinde uyandım uykumdan.

İçimdeki korkular nedeniyle kızım 5 aylık olmasına rağmen hala lohusa psikolojisini üzerimden atıp kızımı evde bırakarak evden ayrılamadığımı fark ettim. Bunca zaman boyunca, sitenin içindeki market alışverişlerini saymazsam  kızımı evde bırakarak sadece 3 kere alışverişe çıktım. Hem korkularımdan sıyrılıp bu hastalıklı psikolojiden kurtulmak, hem de işe başladıktan sonra bakıcımız kızıma bakmayla baş edebilecek mi diye görmek için dün kolları sıvadım. İş yerinde sürekli boğuştuğum excel'den bu sefer de kızım için faydalandım ve iki tane excel tablosu yaptım. Bir tanesi Elif'in hangi besinleri ne zaman alması gerektiği, ek gıdaları nasıl hazırlaması gerektiğiyle ilgili tablo, diğeri de bakıcımızın Elif'in hangi besinden (mama, anne sütü, ek gıda) ne kadar yediğini not edeceği günlük çizelge. Tablolar buzdolabının üzerinde yerini aldı ve bugün itibariyle de evde ben yokmuşum gibi prova yapmaya başladık. Sabah 8'den akşam 7'ye kadar Elif'in hiçbir işiyle ben ilgilenmedim, tamamen bakıcımız ilgilendi. Normalde evde yemek vs. işler yapmama rağmen bugün, evde yokmuşum gibi evle ilgili hiçbir işe elimi sürmedim. Bakıcımız hem ev işleri hem de Elif'le ilgilenmek zorunda kaldı. İlk günün sonucu: sürekli ilgi isteyen, tek başına bırakılmaya gelmeyen Elif sayesinde bulaşık makinesi yerine mutfak tezgahını doldurmuş bulaşıklar, çamaşır makinesine atılmak için akşamı bekleyen çamaşırlar, süpürülmek için akşamı bekleyen pasaklı yerler... Umarım işe başlayınca da aksayan tek şey ev işleri olur, kızıma ben evdeyken bakıldığı gibi bakılır.

15 Nisan 2012 Pazar

maharetli eller...

Bu hafta Elif ellerini kullanma konusunda inanılmaz yol kat etti. Bu haftanın ilkleri yeni yeni sesleri saymazsak genellikle ellerin gelişimi oldu.
Elif bu hafta ilk kez altı değiştirilirken ayaklarını kaldırdığımız esnada uzanrak çorabını tuttu ve çekti. Üstelik bunu 2-3 kere tekrarladı.

Yatar pozisyondayken kafasını kaldırabiliyor. Ayaklarına basarak yine yatar pozisyondayken poposunu kaldırabiliyor. Bu şekilde yatar pozisyonda iyice mobil hale geldiği için emniyet kemersiz yatıramıyoruz ana kucağında.


Fotoğrafını çeken anneye "çekme kardeşim" bakışı atan Elif
Artık ellerimizi geçen haftalara göre daha kontrollü kullanıyoruz. Hala tam anlamıyla parmaklarını kullanamasa da elleriyle objeleri daha bilinçli kavramaya başladı bu hafta Elifcik.
Diş kaşıyıcısını bu hafta daha uzun süre elinde kavayabildi. İlk kez kendi elleriyle biberonunu kavradı. Üstelik biberonu ağzından çıkarıp tekrar ağzına götürmeyi de başardı. Her seferinde ağzına isabet ettiremese de biberonu kafasına yaklaştırmayı, yanaklarına, ağzına götürmeyi başardı. Buzdolabı üzerindeki magnetleri çok seven kızım parmaklarını açıp tam olarak tutamasa da magnetleri, artık elleriyle onlara uzanmaya çalışıyor.

9 Nisan 2012 Pazartesi

uykusuz geceler, yine yeni yeniden

Sonunda biz de diş ağrıları yaşamaya başladık. Ama öyle böyle bir ağrı değil bu... Bir süredir ağzından salyalar akan, minik parmaklarına ek olarak her bulduğu objeyle de dişlerini kaşımaya çalışan kızım artık geceleri bile uykusundan diş ağrısıyla ağlayarak uyanıyor. Sadece geceleri değil, aynı huysuzluk gündüzleri de devam ediyor.

Tam uyku düzenimiz oturdu diye sevinirken artık sabaha karşı ağlayarak uyanıp ne mama ne de emzik kabul ediyor ve sürekli mızmızlanıp ağlıyor. Hem de ne ağlama... Aynı gaz sancısı yaşadığımız dönemdeki iç burkan ağlamalardan...Altını temizliyorum, gazını çıkarıyorum, masaj yapıyorum bana mısın demiyor. Yaklaşık 3-4 gündür yaşıyoruz bu durumu...

Dün sabah 6'ya doğru uyanıp uyumak ve mama almak bilmeyince Pazar sabahının 7:30'unda kendimizi bebek arabasıyla dışarda park gezerken bulduk. Sabah serinliğini yüzünde hissedip arabanın titreşimiyle pışpışlanan Elifcik açık havada piknik yaptıktan sonra eve dönerken gözler açılsa da nihayet biraz uyuyabildi.  Bakalım bu huysuzluk ne kadar devam edecek, zorunlu sabah yürüyüşlerimiz ne zaman sona erecek...

uyku arkadaşımız

Kızım 4. ayına yaklaşırken uyku eğitimi konusunda yaptığım araştırmalar sırasında bebeği uyku arkadaşına alıştırmanın hem ilerde kendi kendine uykuya dalmasını hem de daha ilerki yaşlarda emziği bırakmasını kolaylaştırdığını öğrendim. Bunun üzerine önce kızıma bir uyku arkadaşı almaya karar verdim. Daha sonra fikir değiştirip işin içinde benim de el emeğim, göz nurum olsun istedim ve kendim yapmaya karar verdim.

Dikiş nakış konusunda çocukken oyucak bebeklerime artık bezlerden diktiğim/doladığım elbiseler dışında hiçbir tecrübem olmamasına rağmen pek bir gaza geldim bu hususta. Öğrenmenin yaşı yoktur dedim, ne de olsa düğme dikmeyi bile 15 yaş civarında babasından öğrenmiş bir insandım.


Sonunda anneme kumaş siparişi verdim, birkaç renk seçeneği belirttim. Anneannemiz bize 2 farklı kumaş yollayınca her ikisini de kullanarak bir uyku arkadaşı yaptım kızıma. Aslında aynı uyku arkadaşından 2 tane yaptım. Çünkü bebeklik döneminde battaniyesini uyu arkadaşı edinen yeğenimin, battaniyesi yıkanırken neler çektiğini ve çektirdiğini hatırlıyorum. O yüzden aynı uyku arkadaşının bir de yedeğini yaptım.

Uyku arkadaşını yaptım yapmasına da, sıra Elif'i yeni arkadaşına alıştırmaya geldi. Sanırım uyku arkadaşına alıştırabilmek için bebeğin ellerini biraz daha bilinçli kullanmaya başlaması gerekiyor. Bizim afacan elleriyle objeleri tutmaya başlasa da henüz çok bilinçli tutamıyor. Mesela emziğini tutmaya çalışıyor ama ağzındaki emziği bilinçsizce sağa sola çekince emziğinin ağzından düşebileceğini akıl edemediği için arkasından bir yaygara koparıyor.

Şimdi sabırla yumuk ellerimizin uyku arkadaşını tutup onunla oynayabilecek kıvama gelmesini bekliyoruz.

7 Nisan 2012 Cumartesi

Anne olunca anladım (1)

Hayatımın kızım doğmadan önceki dönemlerinde annemde gördüğüm ve kınadığım bazı davranışları anne olduktan sonra kendimde de görmeye başladım. Küçük yaşlarımda zaten evhamlı olan annem, evlendikten sonra bile evhamına devam ettiğinde bu işi anlayamıyordum. Gün içinde bana ulaşmaya çalışıp 1-2 saat ulaşamasa annem ortalığı ayağa kaldırır, eşimi arar, evi arar sonunda bana ulaştığında paniklemiş bir şekilde sinir patlaması yaşar ve ağlardı. Ben de annemi abartı tepkiler vermekle suçlar karşılığında da "anne olunca anlarsın" cevabını alırdım. Anladım da...

Bu sabah saat 6'da gözlerini açan kızım saat 10:00'da hala uyku emaresi göstermeyince süt sağmakta olan annesi bakıcıya Elif'i dışarı çıkarmasını önerdi. Zaten evde cumartesi sabahı kahvaltısı için taze ekmek de yoktu. Bakıcıyla Elif'in kahvaltı hazır oluncaya kadar bir 20-25 dk dolaşıp dönüşte ekmek almalarının ne gibi bir sakıncası olabilirdi ki, hem ev böylesine güvenlikli bir site içerisindeyken.
Evden çıkarken bakıcıya ekmek için para verilip telefonu alıp almadığı sorulur, bakıcı "abla bir markete gidip gelicez almayayım şimdi telefonu" der. Anne süt sağmaya devam eder, sağma faslı bitince süt poşetlenip buzluğa kalkar, pompanın parçaları kaynamak üzere ocağa konur. Anne biraz internete girer, kahvaltı hazırdır, annenin işi bitmiş, bebek evden çıkalı 30 dk olmuştur. Anne biraz evin içimde volta atar. Zaman geçmek bilmez. Geçe geçe anca bir 5 dk. daha geçmiştir. Sonunda anne dayanamaz, uyuyan babayı uyandırarak gözleri dolmuş şekilde "hala dönmediler, kapı çalarsa sen aç, ben Elif'e bakmaya gidiyorum" diyerek hızla giyinir. Tam anne giyinmesini tamamladığı anda kapı çalar. Elif ve Çınar Teyzesi kapıdan girerler. Anne bebeğini görünce bir anda sinir patlaması yaşar. Gözlerinden akan yaşlara hakim olamaz ve "Nerede kaldınız aklıma binbir türli şey geldi! Bir daha telefonunu almadan evden çıkma" diye bakıcıya sitem eder. Dışarda da uykuya dalmakta sıkıntı yaşayınca Çınar Teyzesi Elif'i parka götürmüştür sadece.

Hepi topu 35 dk'lık ayrılığa bile dayanamayan ve aklına türlü türlü felaket senaryoları gelen anne "ben nasıl işe başlayacağım?" diye ağlamaya devam eder.

Kıssadan hisse:
1-) Hamilelik döneminde başlayan "ağlak" psikoloji bebek 4,5 aylıkken bile devam etmektedir. Hamileyken ağlaklaşan anne, bebek doğduktan sonra da her fırsatta ağlamaya devam eder.
2-) Annelik=evham+vicdan azabı+şefkat

Sevdiğimiz oyunlar (1)

Elif  şu anda 4,5 aylık ve artık ele avuca gelmeye başladıkça oyunlarımız da başladı. Şu aralar en çok sevdiği oyun "Uçan Bebek". Tabi bu isim benim uydurduğum isim. Evde göbeğimi eritmeye çalışırken Elif'in mızıklanmasının ardından keşfedildi bu oyun.

Anne kişisi yerde yatarak mekik çekmek için debelenmektedir. Bu arada uykusundan uyanan bebek canı sıkıldığı için mızırdanmaya başlamış, sabırsızlıkla bir Allah kulunun gelip kendisini kaldırmasını beklemektedir. Beklerken de kendi kendine kafasını poposunu kaldırma çabası içindedir. Anne dayanamayıp spor seansına ara verir. Bebeği kucağına alıp yeniden sırt üstü yere yatar. Bebeği kendi üzerine yatıran anne hem bebeğe oyun olsun, hem de kendisi ağırlık çalışmış olsun diye bebeği yattığı yerden aşağı yukarı hareket ettirmeye başlar. Bebekten yükselen kahkahalar üzerine bu aktivite "uçan bebek" adıyla sevilen oyunlar repertuarında yerini alır.

5 Nisan 2012 Perşembe

Bir lisan bir insan

Kızımın Türkmen bakıcısı işe başladığında kırık Türkçesi hariç her şeyi aklıma yatmıştı. Bunu da kendisine belirtip, Elif konuşmaya başlamadan Türkçe konusunda kendisini geliştirmesi gerektiğini söyledim. Zaman zaman da yanlış kullandığı ifadeler için kendisini uyardım. Ama sanırım bu arada benim Türkmencede kat ettiğim mesafe onun Türkçe öğrenmesinden daha fazla oldu.
-Mesela bakıcımız Elif gülümserken "Bu gülküler kime gitsin?" demeye devam ederken ben onun gülücükleri kast ettiğini anlıyorum.
-Elif'in kıyafetindeki civcivleri gösterirken "Ay burda cüceler de varmış" dediğinde kıyafetinde gerçekten cüce mi var diye bakınmış sonradan cücenin Türkmence civciv anlamına geldiğini anlamıştım.
-Bakıcı ilk günlerde Elif'i oğlum diye severken, "acaba erkek olduğunu mu düşünüyor yoksa iki oğlu olduğu için dili mi öyle alışmış?" diyordum. Şimdi biliyorum ki Türkmenler "oğlum" kelimesini "yavrum" anlamında kullanıyor.
-Çınar ablamız sütü damızladığını söylerken aslında yoğurdu mayaladığını kast ettiğini biliyorum.
Bunun gibi bir dolu örnek var ama bunların hepsi konuşulan Türkmence ifadeleri anlamamla ilgiliydi. Bugün kendimle ilgili yeni bir şey oldu. İlk kez farkında olmadan Türkmence konuştum. Elif'i banyodan çıkarırken bakıcımıza buzluktan süt çıkarıp çözmesini söyledim. Bakıcımızın "Abla biberonda biraz süt var ama daha da alar mı? diye sorunca kendimi "alar alar" derken buldum. Ben bu yaşımda Türkmenceye kayıyorsam kızımın hali nasıl olur merak ediyorum.

Kıssadan hisse: Dil konusunda bakıcımızı biraz daha düzeltmek gerekecek

İlk kahkahalarımız

Bu haftanın ilkleri arasında Elif'in ilk kahkahaları var:)) Kızım daha önce de ufak tefek kahkahalar atıyordu, ama daha çok tesadüfi kahkahalardı. Bu hafta ilk kez arka arkaya çığlık atarak kahkaha attı. Yaptığım şaklabanlıkları tekrar ettikçe o da kahkahalarını tekrarladı. O kahkaha attıkça da ben şaklabanlık yapmayı tekrarladım.
İnsanlar çocuklarının bir gülümsemesi, bir kahkahası için inanılmaz şeyler yapabiliyorlar...

İlk 6 ay sadece anne sütü... ama nasıl??

Bundan yaklaşık 1 ay kadar önce emziren bir anne için en acı veren tecrübelerden birini yaşadım. Sütümün bebeğimi doyurmadığını fark ederek kızıma formül mama başlamak zorunda kaldım. Çok şükür bebeğim doğduğunda sütüm gayet güzel geliyordu. O kadar iyi geliyordu ki, 5 hafta erken doğan bebeğim ilk ayını 1100 gramlık kilo artışıyla, ikinci ayını da 1 kiloluk artışla tamamladı ama 3. ay aniden kilo artışı 600 grama düştü.

Hamileliğim boyunca bebeğimi huzurlu bir şekilde büyütmek için elimden gelen her şeyi yaptım. İyi beslenme, spor zaten hep yaptığım şeylerdi. Ama bunun yanında psikolojik olarak da hayatımda hiç olmadığım kadar iyi olmaya gayret ettim. Normal zamanda beni çok üzebilecek hiçbir şeyin beni üzmesine izin vermedim. Moralimi her zaman yüksek tutmaya çalıştım. Merakla beklediğim birçok diziyi, hatta bazen haberleri bile fazla dram içeriyor diye izlemeyi bıraktım. Gülmek, kahkaha atmak için sürekli bahane aradım. Sürekli pozitif olmaya çalıştım. Birçok sıkıntıya rağmen lohusa bunalımının yakınından bile geçmedim, hatta birçok konuda lohusa halimle eşimi teskin eden ben oldum. Ta ki kızım 3,5 aylık oluncaya kadar... Hayatımızda üst üste gelen sıkıntıları artık bastıramaz hale geldim, enerjim yetmedi ve sütüm azaldı.

Kızım 3,5 aylıkken artık memeyi aldıktan 2 dakika sonra ağlamaya başlıyor, bazen de aç olmasına rağmen meme almak istemiyordu. Ama ilk aylarda o kadar çok sütüm geliyordu ki sütümün azalabileceğini aklıma getirmedim. Sütümün ne kadar geldiğini anlamak için sütümü pompayla sağdığımda gördüğüm manzara beni yıktı. Yarım saatlik süt sağma mücadelesinden sonra gele gele 80 ml süt geldi. 4 saat sonra yeniden sağdığımda durum daha da beterdi, sadece 40 ml... İlk birkaç gün sütümün gani olduğu günlerde buzluğa zulalanan sütlerle takviye ettik Elif'i. Ama o sütler de suyunu çekince içim sızlaya sızlaya gidip formül mama aldım.

Elim varmadı o mamayı kendi ellerimle kızıma vermeye. Bu "kirli" işi kendim yapamayınca bakıcımız imdadıma yetişti. Ama biberonu ben vermesem de, o zamana kadar sadece ve sadece anne sütü almış olan kızım mama dolu biberonu ağzına götürdüğü anda yanaklarımdan yaşlar süzüldü. Anne sütüyle mamayı ayırdedemeyen kızım biberonu afiyetle emerken ben ilk kez kızımın ihtiyaçlarına tam cevap veremediğim için kendimi "yetersiz" bir anne olarak hissettim. Etrafımdakiler bunun bu kadar büyütülecek bir durum olmadığını söyleseler de anne olunca insan farklı hissediyor.

Artık kızım memeden az süt geliyor diye memeyi uykusunda bile ağzına sürmüyor. Arkadaşım Deniz'in gönderdiği pompa sayesinde sütüm hala tamamen çekilmese de ben kızıma karşı hep bir mahçubiyet, yetersizlik duygusu içindeyim... Hele de ortalıkta "ilk 6 ay sadece anne sütü" hede hödö diye dolaşanları görünce bu hislerime bir de öfke ekleniyor.  Hadi ben en azından 3,5 ay sadece anne sütü verdim ve halen beslenmesini yarıya yarıya anne sütüyle devam ediyorum. Sadece anne sütü veremeyen, ya da hiç anne sütü veremeyen anneler ne yapsın?

2 Nisan 2012 Pazartesi

Dışarda yemek yeme sanatı

Bebeğiyle dışarda yemek yiyecek anne babalar öncelikle titiz bir fizibilite çalışması yapmalıdır. Bebekle gidilecek mekanda alt değiştirme ünitesi varsa sorun olmaz. Ama alt değiştirme ünitesi yoksa bebeğin altı ya sözkonusu mekana gidilmeden hemen önce evde değiştirilir, ya da arabada değiştirildikten sonra mekana giriş yapılır.

Bebekle yemek yenecek mekan belirlenirken, bebek arabasıyla girilebilecek kadar geniş, ferah bir mekan seçilir. İçeri girilip cerayan yapmayan, gürültüden uzak bir masa göze kestirilir ve masaya yerleşilir. Menü gelmeden bebeği uyutma çalışmalarına başlanır ki, ebeveynler kendi yemeklerini kolay yiyebilsinler. Bebek arabasının içinde sallanır, mekanın içinde gezdirilir. Arabada durmak istemediği anlaşılınca kucağa alınır pışpışlanır, biraz da kucakta gezdirilir...
Yemekler seçilir ve bebeği uyutma çabaları sonuç vermeyince bebeğin aç olduğuna karar verilir. Böylece bebeği besleme faslı başlar. Önce emzirme önlüğü çıkarılır ve restoranın kuytu bir köşesine geçilerek meraklı gözlerden uzak bir şekilde bebek emzirilmeye çalışılır. Öyle kuytu bir köşe yoksa mevcut yerde emzirme önlüğü ile bebek emzirilir. Bebek, gelen sütün miktarından tatmin olmuyor ve biberon istiyorsa hemen termostan sıcak su çıkarılarak formül mama hazırlanır,. Mama istenilen sıcaklığa gelinceye kadar  bebeği oyalama, ona şaklabanlık yapma görevini baba üstlenir.

Bu arada seçilen yemekler masaya gelmiştir. Anne ısrarla bebeği uyutma mücadelesine devam ederken, baba lokmalarını hızla yutup bir yandan vakit kaybetmeden nöbeti anneden devralmaya çalışır, bir yandan da bebekle gireceği mücadele için enerji toplamaya çalışır. Anne, bebeği uyuttuktan sonra görevi babaya devrederek soğumuş yemeğinin başına döner. Uyanma emareleri gösteren bebekle ilgilenme sırası artık babadadır. Babanın nöbeti sırasında bebeğin uykusu derinleşmiş, annenin de yemeği sona ermiştir. Artık ebeynlerin baş başa oturup bir tatlı yeme ve çay içme zamanı gelmiştir.

Tatlılar ve çaylar söylenir. Ebeveynler bir yandan çaylarını içerken bir yandan da arabada uyuklayan minnoşu sevgiyle seyreder ve çocuklarının ne kadar uslu olduğu, bu sayede rahat rahat oturup çay içebildikleri düşüncesiyle hallerine şükrederler. Bu arada bebek arabasında bir kıpırtı başlamıştır. Öncelikle yemeğe başlamadan önce gerçekleştirilen beslenme prosedürü tekrarlanır. Bebeğin aç olmadığına kanaat getirilirse bu sefer emzik kartı öne sürülür. O da işe yaramazsa, bebek kucakta veya arabasında pışpışlanmaya başlanır. Bu arada bebek arabasındaki "uslu"çocuk büyük bir yaygara koparmaya başlamış, daha önce anne babasının duymadığı türden sesler çıkararak ağlamaya başlamıştır. Ufaklık kucağa alınır, sakinleştirmeye çalışılır. Etraftan bakanlara da "aslında uslu bir çocuk ama nedense bu sefer böyle yaptı" diyen bakışlar atılıp hemen hesap istenir.

Hesap ödenir, hızla arabanın yolu tutulur. Anne, arka koltuğa miniğin araba koltuğunun yanıbaşına oturup "çocuğun düzeni bozuldu" "kendimizi gezdireceğiz diye çocuğu perişan ettik" gibi vicdan azabı dolu düşüncelere dalarken, yorgunluktan bitkin düşen bebeğin başı çoktan yana düşmüştür bile.

Bebekle Evden Çıkabilmek

Bebek sahibi olmadan önce dışarı çıkacağımız zaman 20-30 dakikalık bir süre fazlasıyla yetiyordu. Ama bebek sahibi olunca evden istenen saatte değil, bebeğin istediği, hazır olduğu saatte çıkılabiliyor. Şöyle ki, pazar sabahı kahvaltıdan sonra bir yere çıkmak istiyorsunuz diyelim.
Saat 7:30-8:00 gibi kalkılır. Bu saat bebeğin geceyi nasıl geçirdiğine bağlı olarak sabah 5 kadar erken saatlerde de olabilir. Bebek emzirilmeye çalışılır. Zorla bir 5 dakika emzirilir. Bebek gelen sütle tatmin olmaz ve formül mama hazırlanılır. Bebek mamayı aldıktan hemen sonra üzerinebir ağırlık çöker ve uyumak ister. Gel gelelim bebek kendi kendine uykuya dalamamaktadır. Nitekim mızmızlanmaya ve "Beni uyutun" dercesine söylenmeye başlar. Bebek uyuya kalmadan önce altı değiştirilir. Kah ayakta sallayarak, kah kucakta pışpışlayarak bebek yarım yamalak uyutulduktan sonra, göğüslerden gelen azıcık süt de hepten kesilmesin diye pompa faslına başlanır. Bu arada saat 9:30 olmuştur.Pompanın o itici mekanik sesi artık bebeğe ninni gibi gelmektedir. Bu arada hala kahvaltı edilmemiştir. Bebek arada kıpırdanınca baba yardıma koşup ağzına emzik verir ve bebeği acemice pışpışlar. Sağılan süt hemen poşetlenip tarih ve miktar bilgisi poşete not düşüldükten sonra buzluktaki yerini alır. Bu arada çay suyu için kettle'a su konur ve süt pompasının aparatları bebeğin gece kullandığı emziğiyle birlikte kaynatılmak üzere tencereye konur. Şanslı bir günse bebek kahvaltı hazırlığı boyunca uyuyordur. Ama kahvaltıya oturmak üzereyken bebeğin uyanması bir Murphy kanunudur. Bu durumda anne ve baba dönüşümlü olarak kahvaltı ederler. Kahvaltı bittikten sonra kahvaltı sofrası toplanır ve sıra bebeğin en sevdiği (!) yemek olan meyve püresine gelir. Güç bela elma püresi yapılıp yarım yamalak bebeğe yedirildikten sonra saat 11:30 olmuştur bile. Bebeğin elma püresiyle sıvanmış yüzü gözü temizlenir. Üzeri değiştirilir, Elma lekesi geçmediği için ağız bezi ve mama önlüğü hemen ıslatılıp elde yıkanır.Sıra gelir dışarı çıkma hazırlıklarına...
Bebeğin çantasında eksik bir şey var mı diye kontrol edilir. Yedek kıyafet konur, eksilen alt bezlerinin yerine yenileri konur. Dışarda mama yapmak için kettle'da su ısıtılır. Çantaya mama, yedek emzik, emzirme önlüğü, gaz ilacı termos, biberon gibi malzemeler konarak bebeğin günlük mini valizi hazır edilir. Bu arada ufaklık uykuya dalmış ve saat 13.00 olmuştur. Ana-baba yüreği bebeği hemen uyandırmaya kıyamaz ve biraz daha bekler. Saat 14:00'e yaklaşırken bu sefer anne-baba acıkmaya başlar ve evde öğlen yemeği yemeye karar verirler. Yemek hazırlanır, yenilir, sofra toplanır. Bu arada bebek uyanır, bebeğin beslenmesi, gazının çıkarılması, terlediyse üzerinin değiştirilmesi, altının değiştirilmesi... derken saat neredeyse 15:00'i geçmiştir. Anneyle baba 10 dakikada kendileri de hazırlandıktan sonra bebek huysuzlanmadan evden çıkarak bebekle gezilebilecek bir mekanın yolunu tutarlar.

24 Kasım 2011

24 Kasım 2011'de hayatımda yepyeni bir dönem başladı. Henüz izne ayrılalı 1 hafta bile olmamışken, ve doğumuma 5 hafta varken prensesimiz bize büyük bir sürpriz yaptı. Sabaha karşı biraz biraz suyum geldi ama önümüzde daha 5 hafta olduğunu düşünerek pek umursamadım. Özgür'e seslendiğimde o hemen giyinmeye başlamıştı bile ve doktorumu aramamı söyledi. Doktorum hemen hastaneye gitmemi söyledi. Hastanedeki ilk muayenenin ardından tekerlekli sandalyeye konup sabah 6 sularında yatışım yapılıncaya kadar halen inanmıyordum bebeğimin o gün geleceğine. Ne de olsa daha sancıdan eser yoktu. Sabah 9 civarında sancılarım gelmeye başladı ve nihayet tüm bağırmalarımın ardında saat 11'de epidüral anestezi alabildim... Derken 2 saatin sonunda epidüral etkisini yitirmeye başladı ve yeniden sancılar başladı. Basbas bağırarak epidüral istediğimi söyledim. Ama doktorum o noktadan sonra epidüral alırsam rahat ıkınamayacağımı söyledi ve artık beni doğumhaneye aldılar. 40-45 dakikalık bir ıkınma sürecinin ardından, artık anesteziden eser kalmamış bir şekilde meleğim doğdu. Tabi bende inanılmaz bir rahatlama ve normal doğumu başarmanın verdiği bir gurur...:)) Doğumhaneden çıkarken ikinci doğumumu da normal doğum yapabilirim diye bağırdığımı hatırlıyorum.
İyi ki geldin meleğim, aramıza hoş geldin, mutluluk getirdin...